|
|
KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) |
|
|
Yazar |
Mesaj |
CEZMİİ
Süper Üye
Yaş :
Kayıt tarihi : 11/03/08
Mesaj Sayısı : 133
Nerden : YÜKSEKOVA(Gewer)
İş/Hobiler :
Kaçıncı Sınıf :
|
Konu: KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) C.tesi Ekim 25, 2008 10:47 pm |
|
|
Önüm Polis, Arkam Asker, Sagim Tank, Solum Panzer; Saklanmayan Sobe!
Bakmayin sayin Basbakanin ve diger siyasetçi
"büyüklerimizin" söylediklerine. Polise tas atan çocuklar park, okul, bisIklet, seker kadar, yüksek sesle ve büyük harfle "BARIS ISTIYOR."
BIA Haber Merkezi
25 Ekim 2008, Cumartesi
Bawer ÇAKIR
"Önüm, arkam, sagim, solum sobe, saklanmayan ebe!"
Bitlis'in Tatvan ilçesinde bir yaz aksamüzeri. Dayilarimin yazihanesine gitmedigim günlerden birinde, sokakta mahalledeki çocuklarla saklambaç oynuyoruz. Ebeyim.
50'ye kadar saydiktan sonra gözlerimi açiyorum. Hava giderek karariyor. Tatvan'da karanliktan korkan ben, karanliktan korkmayan çocuklari bulacak, sobeleyecek ve ebelik görevimi basariyla yerine getirecegim.
Saga, sola, öne, arkaya, direklerin ardina, kavak agaçli bahçeye bakma girisimlerimden eli bos dönüyorum. Sokak çok sessiz, arkadaslarim sessiz. "Herkes nerede?"
Hava karariyor. Sanirim bir yüzyildir ebeyim. Aksamüzeri yerini aksama birakiyor. Kimseyi bulamiyorum. Arkadaslarimin bana kikir kikir güldüklerini duyuyorum. Duyuyorum ama saklandiklari bahçelere gidemiyorum.
Tam "çikin, kurtsunuz!" diye bagiracakken mavi sirenleriyle üç askeri araç sokaga giriyor büyük bir gürültüyle. Tüm arkadaslarim saklandiklari yerden çikarak evlerine kaçiyor. Tabii ben de... Bu aksamlik oyun bitti.
Gündüz baska, aksam baska, gece bambaska...
Bitlis, 19 Temmuz 1987'de yürürlüge giren Olaganüstü Hal yasasinin (OHAL) uygulandigi sehirlerin arasina "mücavir", yani "komsu" il olarak girdi. 1994'de ise OHAL'in "resmen" uygulandigi 13 ilden biri oldu. Uygulama 1997'de kaldirildi. Ancak kendi gitti ruhu kaldi...
Dogdugum, büyüdügüm, ilkokula basladigim, Istanbul'a tasindiktan sonra her yaz gelip üç ay kaldigim Tatvan da, hem Mus-Van-Iran baglanti yolunun üzerinde olmasindan hem de Van Gölü'nün kiyisinda bulunmasindan sebep ordunun bolca yiginak yaptigi bir yerdi.
Okula giderken, çarsiya giderken, "denize" giderken, akrabaya, firina, bakkala giderken en çok asker ve sarkik biyikli, ray ban gözlüklü çevik kuvvetleri görürdünüz. Annesinden, babasindan korkan her çocuk için bu "adamlar" ürkülesiydi. Biz de ürküyorduk.
Her "Olaganüstü sehir" gibi Tatvan da havanin kararmasiyla "baska" bir yer olurdu. Bu yüzden çocuklar erken kalkar, aksamlari da hava kararmadan eve girerlerdi. Çünkü aksamlari, teyzemin deyimiyle "gökten yildizlar yagardi ve bazen bunlar basimiza düsebilirdi." Bu ne demekti anlamazdim. Anlamazdim ama korkumdan sebep hava kararmaya baslar baslamaz eve kosardim.
"IsIkli" bir gece
1993 yazi. Yine televizyonlar ölüm haberleri geçiyor. Hakkari'de su kadar, Diyarbakir'da su kadar, Van'da su kadar, Mardin'de su kadar... Azar, çogar insanlar ölüyor, öldürülüyor. Tatvan "görece" daha sakin bir yer olmasina ragmen tüm ölüm, baskin, çatisma haberleri halka gerginlik olarak yansiyor.
Sonra TeReTe'de bir anons duyuluyor: Bitlis'in Tatvan kirsalinda çikan çatismada...
20.00 haberlerinden birkaç saat sonra gürültüyle irkiliyoruz. Silah sesleriyle ortalik yikiliyor. 13 yasindaki ben, 10 yasindaki kardesim, 12 yasindaki kuzenim, koca koca teyzelerim, dayilarim, annem., anneannem... evdeki herkes büyük bir panikle yere uzaniyoruz.
Evimizin bulundugu sokak birden askerlerle, polislerle- çevik kuvvetle doluyor. Maci isIklar, sirenler, tanklar derken gerildikçe geriliyoruz. Sokaktan yükselen sesler çigliklara, çigliklar feryatlara, yakinmalara dönüsüyor. Hiçbir sey anlamiyorum.
Ama çocugum ve merakliyim. Uyudugum odaya sürünerek gidiyor, kafami korka korka cama uzatiyorum. Dagdan sehre, sehirden daga gidip gelen bir sürü "isIk", "isIklar". Mahalledeki seslerin nedeni ise evlere yapilan baskinlar.
Kapilari çalmaya gerek bile duymadan evlere giren "emniyet" görevlileri arama-taramadan sonra bazi evlerden insanlari kelepçeleyerek arabalara bindiriyor. Nedeni, niçini hakkinda kimsenin fikri yok. hiçbir yetkili ya da görevli açiklama yapmiyor. Kadinlar, erkekler, gençler, yaslilar bir bilinmeze götürülüyor. Arkalarinda da aglayanlar...
"isIklari" saçan silahlar gece boyu gürültü yapmaya devam ederken, bomba sesleri de ekleniyor onlara. Tatvan'da "düsük yogunluklu bir savas" sürüyor. Sürüyor... sürüyor...
Çocuk akli sanirim; kardesim nasil uyuyacagiz diye soruyor. O "isIklarin" kimlere ne yaptigini merak ede ede, evdekilere sora sora, cevap alamaya alamaya uykuya daliyoruz.
Tirnakli pide, "Yukariki mahle", sokakta panzer
Sabahin ilk isIklariyla uyaniyorum. Firina gidip sicak tirnakli pide alacagim. Bu benim her sabahki isim. Bir nevi yazlari pide sorumlusuyum evin.
Kosa kosa firina gidiyor, sicak pidelerle, kollarim yana yana eve geliyorum. Gayet siradan bir gün. Öyle saniyorum.
Sokaktayiz. Ögleden sonra, hava daha isininca denize gidecegiz. Sokagin iki ucu askerlerle tutuluyor. Güvenligimiz için.
Yukari mahallelerde halkin askeri araçlara tas attigini, askerlerin havaya ates açtigini duyuyoruz. Oyun oynamak istiyoruz bir yandan ama bir yandan da korkuyla karisIk bir heyecan yasiyoruz.
Yukaridan baslayan "hareketlilik", bizim oyun oynadigimiz sokaga da geliyor. Az önce oyun oynayan çocuklar, birden ellerine taslar aliyor. Hedefler belli: askeri araçlar.
Yukari mahallelerden de çocuklar katiliyor bize. Hepimiz heyecanla, korkuyla ama bir o kadar da öfkeyle ellerimizdeki taslari atiyoruz panzerlere, tanklara... Sesler ekleniyor taslara. Balkonlardan, damlardan, bahçe kapilarindan kadinlar anneler, ablalar, teyzeler, neneler bagiriyor...
Yaslari 8'le 17 arasinda degisen çocuklar saklambaç oynamak yerine polise, askere tas atiyor. Çünkü... Çünkü dün gece abileri, ablalari, babalari, dayilari, amcalari... aileden biri ya da birileri bilmedikleri ama tahmin ettikleri bir yere/yerlere götürülüyor.
Bu sadece o gün degil, mütemadiyen her gün oluyor. Her gün/gece ailesinden kimin bu bilinmezlige gidecegini kendisine, annesine, babasina, abisine, ablasina soran çocuklar soru isaretlerinin olusturdugu kizginlik, kusatilmislik ve çikissizlikla tas atiyor. Atiyoruz...
Çünkü...
Tas atiyoruz çünkü oyun alanlarimizda biz degil, elleri silahli, yüzleri maskeli korkutucu adamlar yürüyor.
Tas atiyoruz çünkü; ailelerimizden birilerini "yetkililerin çözmekten imtina ettikleri" bir savasa, o savasin yarattigi akil tutulmasina zayi etmek istemiyoruz.
Hiç birimiz teori bilmiyoruz. Hiç birimiz strateji üretmiyoruz. Hiç birimiz... Hiç birimiz iste neresinden bakarsak bakalim "çocuguz". Ve bu yüzden olsa gerek aklimizin almadigi bu akil disiliga karsi "direnisimizin" simgesi o taslar.
Her hükümetin söyleye durdugu üzere "orali" çocuklar park, daha iyi okullar, spor tesisleri, agaçlandirilmis bölgeler, daha çok misir cipsi, dondurma, seker kadar huzur istiyoruz.
Ailelerimizi, arkadaslarimizi, tanidik, tanimadik kimseyi bu karanligin içinde kaybetmek istemiyoruz. Istemiyoruz ve bu yüzden bizi dinlemekten kaçinan, bizim cümlelerimize kulaklarini tikayan üç maymun cumhuriyetine meramimizi o taslarla atiyoruz.
Medya seviyor tabii her gösteride tas atan çocuklar üzerinden "etik, ahlak, insanlik" dersleri vermeyi. Seviyor ama bir türlü o çocuklarin ne istediklerini de sormuyor
Bakmayin sayin Basbakanin ve diger siyasetçi "büyüklerimizin" söylediklerine. OHAL'deki çocuklar, ben ve hepimiz, park, okul, parka, bisIklet, seker, dondurma, deniz simidi kadar yüksek sesle ve büyük harfle "BARIS ISTIYORUZ." (BÇ) |
|
|
|
kineba
Yeni Üye
Yaş :
Kayıt tarihi : 11/03/08
Mesaj Sayısı : 23
Nerden :
İş/Hobiler :
Kaçıncı Sınıf :
|
Konu: Geri: KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) Salı Ekim 28, 2008 7:20 pm |
|
|
BARIŞ.. ne kadar da uzak doğu insanından daha doğrusu tüm orta doğu insanından. Her tarafımızda açlık,ölüm,işkence...ve ve BARIŞ kelimesinin anlamı...Eğer amedde,dersimde.ağrıda.,tuncelide,vanda,hakkaride,bitliste,mardinde,urfada yaşamadınızsa barış kelimesini anlayamassınız türkiyede...barış kelimesini en güzel bir elinde yeşil soğan diğer elinde kuru ekmeği kemiren 4 yaşındaki çocuk bilir. ONLARA GÖRE ANLAMI:ölüm,açlık,işkence... |
|
|
|
*.ZUHAL.*
Admin
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 09/03/08
Mesaj Sayısı : 374
Nerden : ::karanlığın olmadığı yerden::
İş/Hobiler :
Kaçıncı Sınıf : 2. sınıf
|
Konu: Geri: KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) Çarş. Ekim 29, 2008 12:36 am |
|
|
yer:bitlis-tatvan(doğduğum yer) önemli mi ki benim doğduğum yer ya da diğer kardeşlerimin doğduğu yer olması? önemli midir ki ben ve diğer kardeşlerimin aynı kökenden, aynı dinden,aynı renkten, aynı düşünceden olması? amaç barışsa, amaç insanca yaşamaksa evet önemli olmamalı. oysa yurdumun insanları bazılarının çıkarlarına nasıl geliyorsa o duygularla büyütülüp, o fikirler empoze edilerek bir çıkmazın içine sokulmaya çalışılıyor. doğuda ki küçüklerim bi gün televizyonda "aaa onlar cici.bizden farkları yok. onlarda çocuk. öle çatışma varmış gibi gözüküyo ama onlar da aynı bizim gibi sakin bir ortamda yaşıyor vs." diye gösterilirken, başka bir gün "aa bak yine çoştular polislere, şunlara bunlar taş atıyor.zaten hırsızlar da tinercilerde onlardan çıkıyor, hepside kandırılabiliyor, kundaklama yapıyor, hepsi terörist." diye gösteriliyor. hangi gün kimin işine ne gelirse. iki taraf da suçlu kimse kendini aklamaya çalışmasın. her iki tarafda hatalar yaptı. vebalini masum insanlar çekiyor o zaten her zaman tanık olduğumuz bir durum, dünyanın kanunu bu olmuş zaten... |
|
|
|
CEZMİİ
Süper Üye
Yaş :
Kayıt tarihi : 11/03/08
Mesaj Sayısı : 133
Nerden : YÜKSEKOVA(Gewer)
İş/Hobiler :
Kaçıncı Sınıf :
|
Konu: Geri: KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) Çarş. Ekim 29, 2008 4:12 pm |
|
|
| | KUM SAATİ
Ahmet Altan
|
Cumhuriyet ve bayram
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasındaki önemli günleri belirleyen bayramların ismi “resmî bayramlardır.” Gerçekten de “resmî” bayramlardır bunlar. “Resmî” kuruluşlar “resmî” törenler düzenlerler. Fener alayları geçer, balolar yapılır, statlarda gösteriler olur. Halk bunları seyreder. Son zamanlarda Cumhuriyet Bayramları’na “özel” bir anlam yükleyen Kemalistlerin önderliğinde fener alaylarına kalabalıklar da katılıp sloganlarla, şarkılarla yürüyorlar. Ama halktan kalabalıkların katılması bile bunları “resmiyetten” kurtaramaz. Bu “bayramlar” halkın hayatına doğal bir şekilde girmezler. Dinî bayramların doğallığı ve sıcaklığı yoktur “resmî” bayramlarda. O “bayramlarda” görülen barışma havası, yakınlık, çocuksu sevinç, “resmî bayramlarda” yaşanmaz. Niye peki? Neden “resmî” bayramlar bir türlü resmiyetten kurtulmaz, neden insanlar o günlerde “bayram” etmez? Dinî bayramlar çok uzun zamandan beri kutlandığı, kökleştiği, hayata yerleştiği, buna karşılık resmî bayramlar nispeten daha yeni olduğu için mi? Cumhuriyet kurulalı 85 yıl oldu. Bugün bu ülkede yaşayan insanların neredeyse yüzde doksanından fazlası cumhuriyetin içine doğdu. Cumhuriyetin ideolojisiyle eğitildi. Ta çocukluğundan beri bu bayramları kutladı. Bunca zaman niye yetmedi bu bayramların doğallaşmasına? Burası çok dindar bir ülke olduğu için mi dinî bayramlar, gerçek bayramlar gibi coşkuyla yaşanıyor? Dindar olmayanlar bile bu bayramları bayram gibi yaşar. Sadece sokaklarda dolaşmak yeter bunu anlamaya. Bir barış ve sevinç vardır. Eğer dünyanın her yerinde “resmî bayramlar” resmî bayram gibi kutlanır desek... Bilebildiğim kadarıyla Fransızlar 14 Temmuz’u, Amerikalılar da 4 Temmuz’u coşkuyla, sevinçle, şarkılarla, ziyafetlerle, bizim dinî bayramları kutladığımız gibi kutlarlar. Biz niye öyle kutlamayız peki? Niye bu bayramlar bir türlü “halkın bayramı” olmaz da “devletin bayramı” olarak kalır? Niye halk hep seyircidir? Niye halk bu bayramları bir türlü benimsemez? Bu resmî bayramlardan birini ya da birkaçını kaldırsak, tatil günlerinin eksilmesi karşısında yükselen homurtu dışında, kaç kişi bu bayramın eksikliğini hayatında hisseder? Neredeyse hiç kimse. Niye? Niye bütün bu bayramlar “devletin” bayramı olarak kaldı? Sanırım sadece bu bayramlara bakmak, bunların yaşanma ve algılanma biçimini incelemek bile bu ülkede devletle halkın ilişkisi hakkında bir ipucu verir. Burada devlet ve halk iki ayrı şey. Hiçbir zaman bütünleşememiş. Bayramları bile farklı. Cumhuriyet, halkın cumhuriyeti olamadı hiçbir zaman. Cumhuriyet dediğiniz, bir hanedanın olmadığı, iktidarın babadan oğla geçmediği ve kaynağının bir “kutsallıkta” değil halkta arandığı bir rejim. Peki, size bir şey sorayım. Eğer ikisi de aynı biçimde yönetiyorsa, aynı sertlikle halkı eziyorsa, bir kralla bir cumhurbaşkanı ya da başbakan arasında halk açısından nasıl bir fark vardır? İktidar padişahtan oğluna geçmeyecekse ama iktidara gelen herkes padişah gibi yönetecekse, cumhuriyetle monarşi arasında halk nasıl bir fark görecek? Cumhuriyet, monarşiden de meşrutiyetten de iyidir. Ama tek başına bir anlam taşımaz. Cumhuriyet, halkı yönetime gerçekten katmazsa, halkı özgürleştirmezse, demokratikleşmezse, hiçbir değeri yoktur. Bunu klasik bir soruyla anlatırlar hep. İngiltere gibi bir krallıkta mı yaşamak istersiniz, Yemen gibi bir cumhuriyette mi? Hangisinde halk daha mutludur, daha özgürdür, iktidarın gerçek sahibidir? İngiltere cumhuriyet değildir ama orada halk daha özgürdür. Çünkü orada hukuk ve demokrasi vardır. Türkiye bir cumhuriyet ama burada Anayasa Mahkemesi, anayasayı rahatça çiğneyebiliyor. Halk bu zorbalığı durduramıyor. Böyle bir durumda yönetimin cumhuriyet ya da krallık olmasının önemi ne? Zorba bir kral olmasıyla, zorba bir Anayasa Mahkemesi olması arasında halkın sevineceği, kutlayacağı, coşacağı nasıl bir fark var? Hiçbir fark yok. Çünkü demokrasisiz cumhuriyet, halkın hiçbir işine yaramaz Kral halkı yönetimden ne kadar uzak tutuyorsa, onu ne kadar eziyorsa, demokrasisiz bir cumhuriyet de halkı iktidardan o kadar uzak tutar, o kadar ezer. Burada da bunu yapmıştır. Göstermelik bir demokrasi taklidinin cumhuriyete daha sonradan eklenmesi de durumu değiştirmemiştir. Seçimlerin falan yapıldığı bir göstermelik demokrasisi de bulunan bir cumhuriyette yaşıyorsunuz, hadi kendi ülkenizle ilgili görüşlerinizi açıkça söyleyin de görün bakın ne oluyor. Halk bunun çok bilinçli bir şekilde olmasa da sezgisel olarak farkında. Onun için resmî bayramlar sadece resmî… Ama bayram değil. Onun için kimse bir sevinç, coşku, kardeşlik, huzur hissetmiyor bu bayramlarda. |
|
|
|
CEZMİİ
Süper Üye
Yaş :
Kayıt tarihi : 11/03/08
Mesaj Sayısı : 133
Nerden : YÜKSEKOVA(Gewer)
İş/Hobiler :
Kaçıncı Sınıf :
|
Konu: Geri: KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) Perş. Ekim 30, 2008 12:28 am |
|
|
SAVAŞIN ÇOCUKLARI
ONLAR SAVAŞIN ÇOCUKLARI Çatlamış dudakları, mavi gökyüzü kadar bıkkın gözleri, yok olmuş umutları kadar taptaze bedenleriyle öylece uzanırlar yollarda. Doldurur çığlıkları bir zamanlar çelik çomak oynadıkları dar sokakları.
Onlar savaşın çocukları... Dünyanın dört bir tarafında hep aynı gülüşle veda ederler bu yaşaması yasak dünyaya. Ne olup bittiğini anlamadan, sevdalara salmadan yüreklerini, kahbece öldürülürler biryerlerde.
Onlar savaşın çocukları.. Doğduklarında tanışırlar analarının kurumuş memelerindeki açlıkla. Asla tatmadıkları yiyeceklerin resimlerine bakar kara gözleri.
Onlar savaşın çocukları... Adını bilmeden, adını koymadan severler. Yaşatırlar o küçücük yüreklerinde bu koca dünyaya sığdıramadıkları sevdalarını. Yayarken sımsıcacık bedenleri soğuk taşların üzerinde, gökyüzünde güneş olur yüreklerinin ateşi.
Onlar savaşın çocukları... Misketleri kovanlardan, saklanbaçları siperlerde, ilk bakışmaları camlarda, ilk sevişmeleri yıkık harabeler arasında. Hiç bilmezler yeşil ormanları, baharlarda açan binbir renkli çiçekleri.
Onlar savaşın çocukları... Birbirlerine seslenirler yarınlar dolu ismleriyle. Barış, Umut, Güneş... oysa hiç tanımazlar griden başka renk, siyahtan başka isim.
Onlar savaşın çocukları... Filistinli, Iraklı, ......, ..... hepsinin adı da aynı. Hepsi de aynı gökyüzünü paylaşıyorlar, bir avuç toprağı paylaşamayanların inadına...
(YAZARI BİLİNMİYOR) |
|
|
|
hüseyin cömert
Yeni Üye
Yaş : 34
Kayıt tarihi : 18/03/08
Mesaj Sayısı : 13
Nerden : sémsür(ADIYAMAN)
İş/Hobiler :
Kaçıncı Sınıf :
|
Konu: Geri: KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) Ptsi Kas. 03, 2008 7:05 pm |
|
|
cezmicim çok güzel yazılar eklemişin.ben şunu söylemek istiyorum bir ülkede farklı farklı insanların farklı farklı kültürlerin olması o ülke için bir dez avantaj değil aksine bir avantajdır.yani kültürler ve insanlar birbirlerinden beslenip çoğalırlar.bu bir senfoni gibidir nasıl ki bir davul tek başına anlam ifade etmiyosa ve orkestra içinde anlam kazanıyorsa insanda öyledir.aslında bakarsak doğada öyledir yani bir deniz ormanla bütünleştiği zaman güzeldir,orman kuşlarla bütünleştiği müddetçe güzelleşir...insanlar da birbirlerinden etkilenerek en iyiyi bulur.yoksa tek tip insan varsa bi ülkede o ülke gelişemez,üzerinde ahkam kestiğimiz muasır medeniyete ulaşamaz,robotlaşır o ülkenin insanları.farklılıklar bir ülkenin zenginliğidir,o ülke o farklılıkları avantaj haline getirirse tabi.aslında bizim en büyük sorunumuz sana katılmıyorum diyemiyoruz,sen yanlış düşünüyosun diyoruz.yani herkes aynı düşünse o zaman eksikliğimizi nerden bulacaz.bütün olaylara aynı pencereden bakarsak olayın anlizini net bi şekilde yapamayız...SATRE şöle der; bir yerde düşünce özgürlüğü yoksa orada düşünce de olamaz...onun için bizim sosyal,ekonomik ve kültürel açıdan gelişmemiz için birbirimize saygılı davranmalıyız.eksikliklerimizi görmemiz gerekir.ve savaşa,çatışmaya da hiç gerek yok kardeş kardeşi vurmaz.analar artık gözyaşı dökmez ve özlem duyduğumuz barış gelir artık.bir şair derki;kendini tamir et her tarafın yıkık dökük...kendimizi tamir etmeye bakalım bence biz iyi olduk mu herşey iyi olacaktır eminim...bir çocuğun çocukluğunu yaşayamaması demek o insanın gelecekte ne sorunlar yaşacağını az çok biliyoruz hepimiz pdr okuoyruz.bu çocukların gelecekleri hiç parlak değil onun için hepimizin mutabık olup hep bir ağızdan barış dememiz gerekir.ertık emperyalist güçlerin oyununa geldiğimiz yeter diyorum.araştıran sorgulayan bir gençlik olarak..... |
|
|
|
*.ZUHAL.*
Admin
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 09/03/08
Mesaj Sayısı : 374
Nerden : ::karanlığın olmadığı yerden::
İş/Hobiler :
Kaçıncı Sınıf : 2. sınıf
|
Konu: Geri: KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) Ptsi Kas. 03, 2008 11:22 pm |
|
|
İnsanlara, olaylara sağduyuyla, empatiyle bakmak olayların çözümünde büyük kolaylık sağlayacaktır. Ama sağduyulu olmayı engelleyen bir düşünce var ki o da ırkçılıktan başka bir şey değildir. İnsanlara insan olarak değil de potansiyel birlik bozucu ırkçı yaklaşımlar göstererek bakmak insan olmanın gereklerini yapmayı engeller duruma getiriyor bireyi. Bu da her sorunda çözümsüzlük içinde, bir çıkmazda olmaya sebebiyet veriyor. Irkçılık derken sadece türk, kürt, alman gibi sınıflandırılan bir ırkçılıktan söz etmiyorum.Irkçılık dine göre yapılıor, sosyo-ekonomik düzeye göre yapılıyor vs. gibi. Günümüzde bu ırkçılık o kadar işledi ki beyinlere her yerde yapılıyor artık. İnsanları sürekli etiketlendiriyoruz ve ona göre ya atıyoruz, siliyoruz hemen ya da yanaşıp yakınlaşıyoruz. Hani son zamanlarda bir reklam var ya "yaftalamadan düşünün" diye(ki hiç de reklam sahibinin fikir yapısıyla uyuşmasa da) biz hep tersini yapıyoruz. İşte bizim sorunumuz bu; insanları sürekli yaftalıyoruz. Ve hiç dinlemeyi bilmiyoruz ya da dinlemek istemiyoruz. Bir şikayeti olana, bir şeylerin ters gittiğini dile getiren insanlara "ya kabul edersin ya da çeker gidersin" diyebiliyoruz hiç zorlanmadan. İşimize gelmeyince biz hiç kimseyi dinlemiyoruz, dinlemeye gerek bile bulmuyoruz. |
|
|
|
kineba
Yeni Üye
Yaş :
Kayıt tarihi : 11/03/08
Mesaj Sayısı : 23
Nerden :
İş/Hobiler :
Kaçıncı Sınıf :
|
Konu: Geri: KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) Salı Kas. 04, 2008 9:36 pm |
|
|
Çek git ne kadar kolay demesi çek git.nereye.bu çek git dediğin kişiler kim.nerden geldilerv ki burdan çekip gitsinler...Evet yıllarca karşıdakini anlamama,karşıdaki insanın sesini,verlığını yok duymanın dışa vurumu...yani ben olsam bende derim...çünkü biz toplum olarak koyunlaştırıldık nerde olursa olsun.Yanı hep birilerine itaat etmeye zorlandık ve zorlanıyoruz. Bu böylemi devam edecek.Ki bu ünüversitelerdede almış başını yürüyor.Buna en güzel örnek : Hocanın zıttına gitme seni derste bırakır...Yav kardeşim ben hocanın ders işleme tarzını, notla tehtidine ses çıkarmıyacakmıyım. bırakılmayla tehtid edilen arkadaşımı savunmayacakmıyım.yok öyle sen kendine bak senin arkadaşının hiç notla tehtid edip isterse sınıfta bıraksın.sen bana dokunmayan yılan misali... |
|
|
|
|
KÖŞELERDE KALANLAR(KÖŞE YAZILARI) |
|
|
1 sayfadaki 1 sayfası |
|
|
Bu forumun müsaadesi var: |
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
|
|
|
|
|
|